DİDAR ŞENSOY “HUMAN RIGHTS ASSOCIATION”
DİDAR ŞENSOY KİMDİR
Didar Abla (Şensoy) 1934 yılında Yugoslavya’da dünyaya gelmiştir. Çocukluk yılları Hitler’in ordularının saldırılarına, işgalin insanlık dışı ağır koşullarına, işkencelere, katliamlara olduğu kadar, 2. paylaşım savaşı sonrası devrimci bir hükümetin kurulmasına da tanık oldu. Sosyalist paylaşıma dayalı devrimci kültürü, sonunda öğretmenliğe varan eğitim süreciyle daha o yıllarda kazandı. Ailesiyle birlikte Türkiye’ye geldi.
12 Eylül faşist cuntasının her alanda olduğu gibi cezaevlerinde de devrimcileri sindirme ve yok etme politikaları alabildiğine pervasız bir şekilde sürdürülüyordu. Tecride ve işkencelere karşı bir avuç tutsak yakını o günlerin karanlığında cezaevlerinin dışarıdaki sesi soluğu olmuşlardı. Süreç, onu cezaevi önlerinin militan ve örgütleyici kadını haline getirdi. En önde ise sevgili Didar Ablamız vardı; “direnin yiğitlerim, direnin aslanlarım” sözü tutsak devrimcilerin moral kaynağı olmuştu. Onun bu mücadelesi bir süre sonra öğrenci eylemleriyle, işçi direnişçileriyle buluşmuştur. Nerede bir eylem olsa Didar Şensoy oradaydı. Direnen tüm tutsakların ablasıydı. Bir kadındı o aynı zamanda… güzel, bakımlı. Karanlıkta bir ışıktı o. İnsanların sokağa bile çıkmaktan korktuğu o günlerde bir avuç tutsak yakınıyla birlikte faşizme karşı direnişin simgesi olmuşlardı. Gittikleri her yere sevgiyle çoğalan, sevgiyle büyüyen, direnci ve savaşı çoğaltan bir anlam katıyorlardı.
Didar Abla 1 Eylül 1987’de cezaevlerindeki işkencelere karşı topladıkları imzaları büyük bir yürüyüşle Ankara’ya teslim etmek için gitmişlerdi. Bu eylemde polis saldırısı esasında şeker komasına girerek yaşamını yitirdi. Onun en büyük arzusu 12 Eylül karanlığına karşı bir yürüyüş gerçekleştirmekti Onun ölümü direnişin, cesaretin simgesi ve yanıtı oldu.12 Eylül karanlığını delen en büyük, kitlesel eylemle uğurlandı. Onun uğurlanışı bile 12 Eylül faşizminin yarattığı korkunun karşısına bir dikiliş oldu.
Bugüne baktığımızda, aradan geçen bunca yıl sonra; demokrasi, insan hakları gelişiyor söylemlerine, safsatalarına rağmen değişen bir şey olmadığını biliyoruz. Hala cezaevlerinde devrimci tutsaklar işkence görüyor, tecrit altında tutuluyor, ağır hasta tutsaklar tahliye edilmiyor.
Kürt Ulusuna dönük imha ve inkar politikaları devam ediyor. Devlet yeni bir savaş konseptiyle dağları, köyleri bombalıyor, sınır ötesi harekat yapıyor ve sivil insanları, bebekleri öldürüyor, katlediyor!
İşçilerin, emekçilerin kırıntı halindeki hakları bile ellerinden alınarak, açlığa, yoksulluğa mahkum ediliyorlar. En ufak bir hak istemine gaz bombaları altında azgınca saldırılıyor… Ne için yargılandığını bile bilmeden insanlar yıllarca cezaevinde tutuluyor.
İşte bütün bunlara karşı Didar Ablamızdan aldığımız güçle, onun direnciyle mücadele edeceğimize bir kez daha söz veriyoruz. Ondan öğrendiklerimizi yaşayarak-yaşatarak… direnerek…
Zafere kadar, daima!
Didar Abla Yaşıyor, Yaşanacak!